bildiğimiz üzere tüm dünyayı kasıp kavuran bi twilight fırtınası var peki cullenlar türkiyede olsa ne olurdu. Cullenlar Türkiye'nin en soğuk bölgelerinden birinde erzurumda yaşıyorlar.
“Buraya taşınmak zorunda mıyız?” dedi Rose geldiğimiz yere iğrenerek bakarken.
“Yeni bir yer. Burasının kadar da kötü olduğunu sanmıyorum. Hem öğretmenlik yapmak eminim hoşuna gidecektir.” Dedi Carlisle gülerek.
Rose gözlerini devirdi.
Geldiğimiz andan itibaren burada kar yağıyor.İndiğimizde köyün muhtarı bizi karşıladı. Davul ve zurnayla… Pek beğenmedim bir müzik türüydü bu. Ama Alice çok beğendi.Türklerin deyimiyle “göbek attı”.
“Hoş gelmişseniz Carlisle ağam.”
“Merhaba. İsminiz?”
“Benim adım Hüso.Bu da muhtar yardımcısı Çetin.”
“Memnun oldum Çetin”
“Merhaba ağam. Bavulları alayım mı?” Hayatımda ilk kez bu kadar komik bir aksan duyuyorum.
“Sağ ol oğlum Edward taşıyabilir.”
“Ne vırd?”
“Edward” dedim sert bir şekilde oysa ki nereye gitsek adım hep beğenilmiş ve düzgün söylenmişti. Ben bavulları hayatımızda ki en küçük eve taşırken buranın çocukları Rose’un bacaklarına yapıştılar.
“Anaaaa ögretmen.”
“Ögretmen geldi çocuklarım. Size okuma yazma ögretecek.” Dedi muhtar yardımcısı Çetin. Çocuklar bağırarak Rose’a yapıştılar. Çok şaşkın ve sıkıldığını belli etmek için küçük bir şekilde hırladı. Alice ise çocukları çok sevmişti. Aslında hepimizden çok o sevmişti. Birde Esme onlarla kaynaşmıştı.
“Merhaba küçüğüm” dedi Esme.
“Selamın aleyküm teyze” dedi küçük kız çocuğu.
“Adın ne senin?”
“Zeyno. Sizin ne teyze?”
“Benimde Esme.”
“Ezme mi? Böyle isim mi olur teyze.”
“Esme… “S” harfi ile.” Dedi Esme ve çocuğun yanağını okşadı.
(alıntıdır...)